*

  • 32. istanbul film festivali kapsamında gösterilen 2012 yapımı györgy pálfi filmi. yönetmen bu filmde yüzlerce filmdeki kadın-erkek figürünü kullanarak tek bir aşk hikayesine dönüştürüyor. yedinci sanata övgüsünü yapan film, bir bakıma aşk evrenseldir diyor. sadece yüzlerce filmden tek bir hikaye oluşturmak fikri için bile takdiri fazlasıyla hak eden film, oldukça da eğlenceli geçiyor.
  • sinemanın 500 klasik filminden alıntılarla arketipsel aşk hikayesi anlatan 2012 yapımı film. kadın ve erkek arasında yaşanan aşka dair her şeyin puzzle gibi birleştiği, geçmişte izleyicilere özel duygular yansıtan filmlerin kareleriyle o duyguları ard arda tekrar yaşatmayı başaran 3 yıllık kült çalışma. charlie chaplin'den jack nicholson'a, pasolini'den robert zemecis'e, rita hayword'den sharon stone'a her aktörü, her aktristi ve her yönetmenin filminden bir kareyi görmek mümkün... daha çok hollywood filmlerinin kullanımıyla ilgili eleştiriler almış olsa da, herkesin bileceği, izlemiş olduğu filmleri seçebilmesinin başka bir yolu olmadığı kanısındayım. müzikler yine hafızalara kazınan film müziklerinin derlenmesiyle oluşturulmuş. tüm sinemaseverler mutlaka izlemeli. filmin ımdb notu 7,7.
  • ciddi bir kurguculuk başarısı olan film. sırf bu yüzden bile sezar'ın hakkını györgy pálfi'ye verebiliriz. yoksa tabii ben çeksem başka filmler koyardım, sen çeksen başka başka filmler koyardın içine.

    haa györgy'ye özel olarak vereceğim bir portakallı tofitam var elbet, o da efsane film müziklerini nokta atışı yerlerde kullandığı için. o muhteşem müziklerden bazıları için:

    (bkz: dreams are my reality)
    (bkz: kalashnikov)
    (bkz: el tango de roxanne)
    (bkz: put the blame on mame)
  • film içinde film, kadın içinde erkek, erkek içinde kadın, aşk içinde binbir adam ve binbir kadın... suretleri farklı, yüzleri tanıdık, sahneler bilindik, tepkiler benzer, ama ortaya çıkan sonuç bambaşka ve tarifsiz.

    tamamen göz banyosuna dalmışken, suratımda oluşan gülümsemeye engel olamazken, neden engel olayım yahu derken; “yemin ederim, bu benim aklıma gelmişti” diye düşünürken buldum kendimi. ama sonra, yok böylesini asla hayal edemezdim dedim.

    çünkü; biraz marilyn monroe ve biraz charlie chaplin olduktan sonra bir goran bregoviç şarkısı duymak, biraz rick’in* sigara dumanını soluduktan ve biraz amelie gibi kalbim küt küt çarptıktan sonra yumeji's theme’in mükemmel keman sesine dalmak, ve daha nice farklı kombinasyonla sinema için sinemayı bu kadar iyi kullanmak bir izleyici olarak benim asla aklıma gelmezdi.

    festival sayfasında yer alan kısa özeti ve tanıtımı için de buradan buyurunuz;

    "üstün adam ile üstün kadının üstün aşk hikâyesi nasıl olur... bu üstün adam kim? tatlı hayat'taki marcello mastroianni kadar çekici, dövüş kulübü'ndeki brad pitt kadar etkileyici ya da rocco ve kardeşleri'ndeki alain delon'un ta kendisi. peki ya üstün kadın? audrey hepburn kadar zarif... audrey tautou gibi çocuksu ama greta garbo kadar mesafeli... kurguda üç yıldan fazla süre geçiren györgy pálfi (hukkle ve taxidermia adlı filmlerini hatırlarsınız), hafızalarda yer etmiş 450´den fazla filmden yepyeni bir aşk hikâyesi çıkarmış. daha çekilmeden önce klasikleşen eğlenceli ve son derece özgün bir yapıt."

    http://www.youtube.com/watch?v=g6j5tudl2pi
  • film altyapısı sağlam olan kişileri fazlasıyla doyuracak olan film. neticede yüzlerce filmden sahneler birleşiyor, ne kadarı tanıdık gelirse o kadarı gülümsetiyor insanı.
    bir de film boyunca gelen sahnelerin tanıdık olup olmadığını tespit etmek için insan baya bir çaba harcıyor. bazen sahneler hatırlanıyor hangi filmden olduğu çıkarılamıyor. tabi daha önce izlenmiş olan filmlerde bulunan dikkat edilmemiş nice sahne de arada kaybolup gidebiliyor.
    palfi gerçekten çok farklı bir çalışmaya imza atmış. müziklerle sahneler de örtüşmüş. yaratıcılık güzel şey.
    bir de iyi dj olur kendisinden. palfi sözüm sana; hobi olarak da olsa denesene bi dostum.
  • nasıl bir hastalıklı bünye böyle bir şey yapabilir diye insanı hayrette bırakan, o kadar film izlenir mi hacı diyerekten sinefilliğinin önünde ceketimizi iliklediğimiz yüce şahsiyet györgy pálfi'nin şaşılası çalışması... bunu izledikten sonra bu adam kurgu yapıyorsa biz ne yapıyoruz diye de düşündürtmesi cabası... yaklaşık beş yüze yakın filmden parçayı kesip biçerek onların üzerinden bir aşk hikâyesi anlatmakla kalmıyor palfi üstad, üstüne bir de eisenstein tarzı bir kurgu anlayışıyla seçilen görüntülerin seyirciyi farklı duygulara sürüklediği ve parçaların özgün anlamlarının yanında, birleştiklerinde başka bir anlam ifade etmesini de sağlıyor. alkışlanası olmakla birlikte tamamen deli işi bir film.. telif sorunu yüzünden geniş dağıtımının yapılamaması ise üzüntü verici..
  • sonunda malum ortamlara dusmus filmdir. neredeyse bir senedir aklımda, feci merak ediyorum. izleyip editleyecegim muhakkak.
  • yanlış görmediysem yilmaz guney'e de selam çakan filmdir.
  • 1896-2009 yılları arasında görsel sanatlar adına yapılmış işlerin bir kısmını ardı ardına sunan olağanüstü bir iştir. elbette bu fikre kapılmamızda yönetmenin sevdiklerimizi yanında getirerek hile yapmasının payı büyük.

    filmle ilgili canınızı sıkacak tek şey mary poppins görsellerinde sol altta disney damgasının bulunması olabilir. 'özel teşekkürler' kısmında isohunt bile var. buna rağmen daha temiz bir görsel kullanılmaması anlaşılır değildir. evet, obsesifim.

    hamiş: hangi filmlere ait olduğunu merak ettiğim üç görsel var. istiridyeden çıkan 'çıplak inci', çükü tutup sahilde koşuşturma, uzakdoğu şehirlerinden birinde inşaat halindeki bina.
  • fikir çok güzel. bir günde 450 den fazla kaliteli film izlenebilir mi? buyrun...

    "insan ölmeden önce tüm hayatı gözlerinin önünden geçermiş.
    ...
    dünyayı, bir rüya olarak görmek iyi bir bakış açısıdır.
    kabus gibi bir olay yaşadığınızda, uyanır ve kendinize bunun yalnızca, kötü bir rüya olduğunu söylersiniz."
hesabın var mı? giriş yap